Nitelikli

BİZ BU ÜLKEDE ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK


Bu blogu açarken kendi kendime çerçeveler çizdim. Mesela diyet önerileri içermeyecekti ya da yazılar asla Kanada günlüğü gibi olmayacaktı. Ancak insanın yaşamı, yeme alışkanlıkları ve hatta hastalıkları bile yaşadığı yere göre şekillenince ister istemez arada kaçamak olabiliyor. Bu kaçamak kaçınılmazdı zira bugün kızımla Kanada'daki 365. günümüz.
TORONTO


TORONTO PEARSON
HAVAALANI
ARALIK 2016
Yola tam 1 sene önce bugün, o zaman 6 yaşında olan kızım ve ben, planlarımız, umutlarımız, kaygılarımız ve azıcık gözyaşımız ama çokça amazon dişisi endamındaki cesaretimizle yola çıktık.

Kızım adına konuşmam gerekirse, o üstüne düşenin çok daha fazlasını yaptı bu bir sene içerisinde. "Ya Türkiye'ye dönelim diye tutturursa, ya temel düzeydeki İngilizcesiyle arkadaş edinmekte zorlanırsa, soğuk havalarda ne yaparız ki, okulunda sene kaybı olur mu ki" derken; aradan geçen kısacık 1 seneye baktığımda, daha önce Türkiye'de hiç deneyimlemediği halde buz pateni pistinde harikalar yaratan, okulda arkadaşları tarafından çok sevilen, akıcı ve neredeyse Kanada aksanıyla İngilizce konuşan ve eksi 17 gibi anca TV lerde gördüğümüz hava sıcaklıklarında montunun önünü kapatmayı unutan bir kız çocuğu var yanımda.

Bana gelince... Onlarca planın bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı gerçekleş(e)medi ya da değişime uğradı. Hala olmasını beklediğim ya da olmasa da olur dediğim hatta tamamen vazgeçtiğim, "aaa bu gerçekleşti hadi bakalım sıradaki' dediğim planlarımla çok mutluyum. Kaygılarımızın bir kısmı boşunaymış derken hesapta olmayan çok farklı problemlerle uğraşmak zorunda olduğumuz da oldu. Daha da olacak. Hayat sürprizli. Acı ya da tatlı... Bazen de muzip.

Ben bu 1 senede öğrendim ki;

15 yıllık Türkiye sürücülük deneyimimi unutmam ve yeniden araba kullanmayı öğrenmem lazımmış. 3 aşamalı sürücülük sınavında afları yokmuş, sınava girdiğinizde sizin de sınavda "pardon"unuz yokmuş.
 "A ne kadar da ucuz" deyip aldığınız arabanın aylık sigorta ödemeleri en iyi ihtimalle (Toronto'da) 300 Kanada doları civarında seyrediyormuş. Oldu da öndeki araca hafifçe çarptın bu sigorta primi daha da artıyormuş. Trafik polisleri köşe başlarında çok başarılı pusulara yatıp hatta toplu ulaşım otobüslerinden sürücüleri denetleyip cep telefonu ile haşır neşir olanlara üzücü cezalar yazıyormuş. (Henüz ceza yemedim zira Türkiye'de bile yanımdakini gıcık edecek kadar kuralcıydım)
Memlekette toz yokmuş,arabayı 2 ay yıkamaya götürmesen de pırıl pırıl duruyormuş.(Evet 2 ay yıkatmadım ne var ;)) bir şey deniyoruz şurada)
Yaya geçitleri adeta tapınak gibiymiş, yaya adımını yola attı mı sorgusuz sualsiz durmak olmazsa olmazmış. Benzin pompasını kullanmayı öğrenmek gerekiyormuş. (Çok zevkliymiş)

Eve temizlik için yardımcı almak istediğinde günlük yaklaşık 160 dolara patlıyormuş. O da Türkiye'deki gibi dip köşe değil sadece görünen yerleri şöyle bir silmesi için verilen paraymış. En iyisi kendi evini kendin temizle imiş :)) Tesisatçının saat ücretinin yaklaşık 30 dolar olduğunu, tıkalı boruyu açtıktan sonra 250-300 dolarlık fatura çıkardığını, mekanik için herhangi bir araba tamircisine gittiğinizde "şuna bi bakıver be ustam" dediğinizde hiç bir şey yapmasa bile kaporta kapağının 80 dolardan açıldığını deneyimliyormuşsun. Demek ki neymiş; işçilik bu ülkede çok değerli imiş. Onu da öğrendik.



Ha şöyle dizilin sıraya
Restauranta ya da markete gittiğinde organik, genetiği ile oynanmış ya da oynanmamış, glutensiz, vegan ya da vejetaryen gibi spesifik ürünleri sorduğunda yüzde yüz bilgili personelle karşılaşılıyormuş. (Ah nasıl bir keyif o da... Çırpınmadan istediğin ürüne ulaşmak. Ablacığım bu ürün etli değil tavuklu diyen biri çıkmadı henüz)










Nasıl iyi mi böyle?





Bakalım bugün hava nasılmış?!!

Son 50 yılın en soğuk günlerini (o da bize denk geldi) yaşarken bile donmuş gölde kuşların keyif çattığını ve bununla beraber insanlar için de hayatın durmadığını ve onlara karıştığında aslında hava şartlarının eğer istemezsen hayat akışını o kadar da etkilemediğini görüyormuşsun.





Üşüteceksin gir içeri çocuum.
Yok şaka kal orada :)

Daha da önemlisi Bodrum'da yaşarken ayda bir ateşlenen, öksürük nöbetlerine giren çocuğun eksi 20 lerde bile her gün sokağa çıkardığında neredeyse hiç hastalanmadığını deneyimliyormuşsun. Bir kez daha hatırlamış oldum. Soğuk değil, mikrop ve kapalı ortam hasta ediyormuş. Okullarda ancak eksi 20 den daha düşük dereceler olduğunda teneffüsler iptal ediliyormuş. Öksürük ve ateş için doktorların inatla ilaç yazmadıklarını daha önce söylemiştim. Evde yapabileceğiniz karışımlarla bu basit rahatsızlıkları nasıl alt edebileceğinizle ilgili yazım burada.




Bilumum organları düşüren soğuklar
Kulak düşüren dedikleri soğuklarda içme suyuna taze zencefil doğrayıp o suyu bütün gün tıpkı çay içer gibi yudumladığında hem faranjitten koruyor hem de gripten. Bunu da hatirlamış oldum. (Hayatımda olan herkes bilir ki Bodrum'da yaşarken ayda bir sesim kısılırdı soğuktan. Senede en az 12 ses kısıklığı. Doktor bey açık konuşalım bu işte var bir iş var dediğim olmuştur) Son 1 senedir bir kere bile sesim kısılmadı. Faranjitim coşmadı.






Karlı ve buzlu havalarda havalı havalı eller cepte yürünmemeliymiş. (Düşersek sağa sola tutunmak için zaman kaybı olmaması açısından. )
Vancouver'da (ülkenin batısı ve en ılıman iklime sahip bölgesi) yaşayan bir arkadaşımla geçenlerde konuşurken "buralar eksi 2 filan" dediğinde "oo iyisin valla siz baharı yaşıyorsunuz" denebiliyormuş.

Çocuklar erken yaşta kendi işlerinin sorumluluklarını alabilirlermiş. Sandviç yapmak, 7 yaşında araba çarpma korkusu olmadan tek başlarına okula gitmek gibi. Hatta bir gün okuldan almaya erken gittiğimde sınıftan içeri kafamı bir uzattım ki kızım arkadaşlarıyla bulaşık yıkıyor. (sınıflarda mutfak tezgahı var)
 Yolda sordum
"- Kızım siz ne yapıyordunuz?"
 Anne atıştırmalık yedik herkes kendi tabağını yıkayıp kaldırıyor" dedi. "Vay supermiş ne kadar güzel" dedim ama sonra içimden "o kadarcık bebeler sabundan arındıramaz ki tabakları!!"
Sonra öğrendim ki o tabaklar çocuklardan sonra bulaşık makinesine kaldırılıyormuş. Maksat sorumluluk aşılamakmış.

Yine bir gün matematik ödevi yapıyoruz. Toplama işlemlerinde harikalar yaratan kızım baktım ki çıkartma işlemlerinde çuvallıyor. Hem de ne çuvallamak. Öğretmenine derhal bir not yazdım. Kızımın 4 işlemlerde yardıma ihtiyacı var lütfen bana kaynak önerin, link önerin, bir şey yapın, bir şey yapalım."
"Don't panic" (panik yapmayın) diye başlayan bir cevap geldi. Meğer hepsi çuvallıyormuş. Özellikle yöntem göstermiyorlarmış. Bir süre kendi hallerinde çabalamalarına izin verip bir süre sonra yöntemi öğretiyorlamış. Dedim ki Ahu sakin :)
Henüz bulaşık yıkatmadım ya da okula yalnız yollama cesaretim olmadı. Ancak sandviçini kendi yapıyor ve dışarı çıkmadan önce arabamızı temizleme konusunda gönüllülük esasına dayanan bir paylaşımımız var.


Her rengi barındırıyor bu ülke
Nereli olduğun nerede doğduğun değil de şimdiye kadar ne başardığın ve ne başarabileceğinle ilgililermiş. Eğer dil konusunda bir bariyeriniz yoksa mesleğinizde ya da yaptığınız işte (bazen her zaman mesleğinizi yapamayabilirsiniz) iyiyseniz kimse sizin saçınızın rengine bakmıyormuş. Burada ırkçılık var diyenlerin ya mesleki yeterliliği yoktur ya da dil problemi vardır yüksek muhtemel.

50'sinden 60'ından sonra kolej okuyanlar varmış. Eğitim ve keşfetmenin yaşı, cinsiyeti yokmuş aslında.
Kızımı buz patenine götürürken yolda karşılaştığım "aman korkmuyor musun ya bir yeri kırılırsa, hasta olursa " diyen pesimist Türk tanıdıklar varken, ağız dolusu gülümseme ile "have fun!" (iyi eğlenceler) diyen Kanadalı pozitif insanlar varmış.


Niagara Falls


Karlı veya soğuk hava ile ilgili bir şey paylaştığımda "he he burası 19 derece nabeer" diye nispet yapan arkadaşlar için de eklemem lazım.
Bu ülkede (en azından benim yaşadığım bölgede) yazları bayağı yaz oluyormuş bunu da deneyimledik. Yüzülüyor, sıcaktan bunalıp yüzmeye gidiliyor, tenler bronza dönüyor ve 40 dereceyi görüyormuşuz. Ve bu dediğim Eylül sonlarına kadar da sürüyormuş. Onu da gördük.
Buyrun 25 Eylül tarihinde belgelemişim

Üstüne üstlük hava ne kadar soğuk olursa olsun eksi 28 lerde bile güneş mutlaka bir kere bile olsa yüzünü gösteriyormuş.
Yani kışı kış gibi yazı yaz gibi. Evet kışları biraz uzun ve soğuk :)

Her mahallede çocuklar ve evcil hayvanlar için oyun alanları muhakkak varmış.
 Terkedilmiş hayvan barınağından hayvan evlat edinmek istediğinizde kredi skorunuzdan aile yapınıza kadar her şeyiniz didik didik sorgulanıyormuş. Barınak gönüllüsü olmak istediginizde sizden iki kefil isteniyormuş. Bizzat yaşadım. Hayvan deyip geçilmiyormuş can taşıması yeterliymiş.








Ne kadar kar yağarsa yağsın araba ve yaya yollarını derhal açarlarmış ve bu yüzden hayat durmazmış.




Bu ülkede 60-70 yaşında başarılı, tercih edilen, aktif bir şekilde yoga eğitmenliği yapan insanlar varmış. Eh bu açıdan baktığımızda benim de bir 20-30 yıl daha yoga eğitmeni olarak giderim var demek oluyormuş. Evet 41 yaşındayım bunu da hatırlamış oldum. :))  

















Biz bu 1 senede çok büyüdük, çok değiştik ve güçlendik. Seneye bugün ne konuşuyor oluruz, nerede oluruz bilemem. Hayat bu. Muzip işte. Emin olduğum tek şey biz bu ülkede 1 senede çok şey öğrendik.




Yorumlar

  1. Harika bir yazi olmus, size ve kiziniza kolay gelsin. Iyi bir karar vermissiniz.

    YanıtlaSil
  2. merhaba
    Bodrumdan Toronto ya temmuz ayında taşınacak bir aileyiz..eşim Rus asıllı ve aerobik pilates eğitmenliği de yapan yoga mwraklısı çok uyumlu sııcak kanlı bir insan..4 yaşına girecek Nicole kızımız ve 16 yaşında koruyucu aile oğlumuz ..Aşırı hayvan sevgimiz ile Torontoya geleceğiz nasip olursa ..
    doktorlar ve Bodrumun hasta eden havasını hep yaşadık..zatürre bile oldum eski sorcu olmama rağmen .
    Dost severiz..Bağaz kıskanç ve çok meraklı olmayan Türkleri tanımak ama esasen Kanada insanınıa yakın olmak isteriz..
    İyi bir dinleyici ve dostuz..Umarım tanışır görüşürüz ve yardımcı oluruz birbirimize zira uslup espri ve yaşam anlayışlarımız benzer ..saygılar..Faruk -Alina
    90 532 3628868

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar